Çok kırdılar seni anne. Çok üzdüler. Nice derinliklere attılar seni. Yüreğini çok hırpaladılar. Hor gördüler. Ama sen, sen hiç sesini çıkarmadın. Yüzündeki papatya gülüşün hiç solmadı anne. Bir kuş kadar hafif yüreğinle sardın beni. Bazen yeri geldi sana çok bağırdım. Büyüdüm dedim. Kendi başımın çaresine bakarım dedim. Ama ben hep sana muhtaç yaşadım annem. Parmağıma batan iğne acısına bile tek başıma katlanamadım. Gözlerimin elası her yerde seni aradı anne. Bazen nefessiz kaldım, haykıramadım. Sessiz çığlıklarla çağırdım seni anne. Menekşe kokun sinmiş üstüme, alıp da bir şişeye dolduramadım. Hüzne perde olurdu şefkatin. Şefkatin nerde anne? Annem, nergis kokulum nerdesin? Gel de buz tutmuş ellerimi ısıt nefesinle. Gel sar beni, yeşereyim gül bahçende. Ürkek bakışlarınla bak gözlerime. Gözündeki tek damla yaş olayım. Okşa kırılmış saçlarımı, ellerinle hayat bulayım. Gitme annem. Ömrümü kışa emanet edip de gitme. Beni kiraz ağaçlarından ayırma. Ayırma beni baharımdan. Üstüme esen rüzgârını volkana çevirme. Kıyametler kopartma ahiretime. Gel anne. Ne olur gel. Ömrümün iplerini kendi ilmeklerine ekle. Yeterki sıcaklığını benden esirgeme. Cennet kokulum sen sevgiden mi yaratıldın söylesene? Neden aşk fışkırıyordu kalbinin her hücresinde? Evet anne, yoksun artık. Aşk kokan hücrelerin yok. Cennet kokun yok. Gökyüzüm alındı elimden anne. Mavimi bir çerçeveye sıkıştırdılar. Kirpiklerimden öperdin ya anne artık o Kirpiklerimde hüzün yeşeriyor. Gözlerim kan revan içinde.